Kentler ve kentlerde yer alan toplumsal mekanlar, sosyalliğin oluştuğu, bireylerin toplumun diğer üyeleriyle ilişkiler kurduğu, ortak kültür ve kimliğin biçimlendiği alanlar olarak da tanımlandığı için bu mekanlardaki yetersizlikler ve yanlış uygulamalar, bireylerin kentle ve toplumun diğer kesimiyle olan ilişkisini zedeleyerek sosyalleşme sorunları yaşamasına neden olmaktadır. Planlama hataları, dayatılan toplumsal roller ve ötekileştirmeler, kentsel aidiyet duygusuna zarar verirken, toplumun daha eşit ve adil bir kente olan gereksinimini de arttırmaktadır. Kentlerin yaşanabilir ve sürdürülebilir olması ayrıca, doğal çevre bileşenleri ile uyumlu, doğa ile barışık kentler kurgusundan geçmektedir. Kentlerin yaşanabilirliği şüphesiz ki, kentlerdeki doğal ve beşeri kaynakların akılcı kullanımını gerektirir. Bu da, yerleşim yerinin ekolojik okumasının doğru yapılması ve insan etkinliklerinin çevresel duyarlılık esasına uygun olarak kullanılmasıyla mümkündür. Zira, kentlerdeki aşırı nüfusun neden olduğu ileri derece çevresel bozulmalar, yaşanabilirliğin sağlanması için gerekli olan ekolojik sistemi olumsuz yönde etkilemekte ve doğanın insana sunduğu inisiyatifleri alaşağı etmektedir. ‘’Kentte Eşitlik Çalıştayı’’ kapsamında, aşağıda verilen başlıklar üzerinden geleceğe dair öngörülerin tartışılması ve bu öngörülere yönelik çözüm önerilerinin geliştirilmiştir.